CUT2022
CUT2022

Cappadocia Ultra-Trail 2022 – 119Km – Yarış Raporu

Karar:
Kapadokya Ultra Trail 119K etkinliğine katılmayı geçen sene 63K koştuktan sonra kafaya koymuştum. Yazın, 19-20 Ağustos’ta biraz sıkıntılı geçen ama tamamlamayı başardığım “Run Fire Salt Lake 100 Mile” (Tuz Gölü – 162K) yarışından sonra birçok ders çıkarmış, özeleştirimi yapmıştım. En önemli özeleştirim, antrenmansız veya düzensiz antrenmanlı şekilde bir yarışa katılmanın; bir noktadan sonra keyif değil, eziyet vermesi idi. Bu dersin ardından, Kapadokya’da keyif alabilmek için antrenman yapmaya çalıştım. Haftasonu Bold Union ile Eymir’de 1-2 antrenman yaptık. Ancak ben haftasonu ortalama 15K antrenmanları yerine, haftaiçi ortalama 10K antrenmanlarına odaklanmayı tercih ettim. Bu sistem ise benim için en uygun olanı idi.

 

Hazırlık:
Eğer benim gibi evli, çocuklu ve yoğun tempolu bir iş sahibi iseniz; öyle mesai öncesi “antrenman –> duş –> iş” veya mesai sonrası “antrenman –> ev” düzenleri pek tutmuyor. Şahsen ben yapamadım. Ancak bir öğle arası cesaretimi toplayıp antrenman yapıp; duş almadan ama elimi yüzümü umuma açık çeşmede yıkayıp işe dönünce; “bu iş olur!” dedim. Çünkü, ter attığım için, sonrasında güzelce kurulanıp üzerimi değiştirdiğim zaman, deodorant yardımı ile ve açık ifadeyle “ter kokmadığım” için mesaime bir olumsuz etkisi olmadı. Yemek zamanımdan ve yemeğimden feragat ettim. Ama hem beslenme içeriği, hem de antrenman düzeni ile kilo verip düzenli antrenman ile kısa sürede form tutturdum. Burada bahsi geçen “form” tanımı kötünün iyisi. Yani içgüveysinden hallice bir form; yanlış anlaşılmasın.

Antrenman içerikleri ise, arazide ortalama 250m tırmanışlı, 10K, 6’00 pace şeklindeki koşular, stadyumda 5’20 pace, 5-10K düz koşular, haftada 1 interval (8×400, 10×200), haftada 1 ise stadyum basamaklarında merdiven çık/in antrenmanlarından oluşmaktaydı. Çok sıkı bir düzen olmamakla beraber bazen arazi koşularında tırmanışı 400m’ye çıkarıyordum, bazen ise düz koşu pace’lerini 5’20 altına çekiyordum.

 

Etkinlik:
Vakit geldi çattı. Kapadokya’ya 3 kişi gittik. Eşim ve iş arkadaşım da 38K deneyeceklerdi. Arkadaşım süreyi biraz aşsa da bitirmeyi başardı. Ancak eşim ilk CP’te cut-off’a kaldı. Yine hiç antrenmanı yoktu. Bana da Dropbag alanında destek olacak adam lazımdı zaten 🙂

 

 

 

Yarış günü:
Sabah hava ağarmadan uyandık yine. Uykum fena değildi. Kahvaltıda ekmek, peynir, biraz da helva yedim. Çok da iştahım yoktu zaten. Diğer yandan antrenmanları zaten öğlen ve aç karnına yapıyordum. O sebeple aslında alışık olmadığım bir beslenmeye geçmek doğru olmayacaktı. Hazırlıklarımı tamamlamış şekilde odadan ayrıldım. Start noktası çok kalabalıktı. Dropbag’imi teslim ettim, saatimi ayarladım, dinleyeceğim müzik listemi seçtim, tek kulaklığımı takıp startı aldım. Evren ile yine birlikteydik.

 

 

İlk yokuşta Evren biraz daha hızlı gidip önlere geçti. Ben biraz daha temkinli başladım. Yolda yine denk geldik. Sonra Suat Hoca ile de karşılaştık. Onunla da sohbet muhabbet ilk CP’ye (İbrahimpaşa’ya) 1.16’da girdik. Tempo yüksek bile sayılırdı. 11,2K, 352m tırmanış için fena süre değil. Ama önümüzde daha 109K daha var.

 

 

Havanın bulutlu olması çok iyi gelmişti. Ne güneşten terliyorduk, ne soğuktan üşüyorduk. CP’den çıktıktan sonra sanıyorum 15K civarlarında, sol ayağımı tam olmasa da burktum. Sağa sert bir dönüş yapmak gerekirken sol ayağımı karşıdaki taş yüzeye basıp sola dönüyordum ki, taşa tam düz değil ayağımın dışı biraz daha havada kalacak şekilde bastım. Tam o noktada bileğimde bir şeyler hata verdi. O andan sonra yere yumuşak adımlarla ve olabildiğince düz basmaya çalıştım. O şekilde Uçhisar’a kadar gidebildim. Uçhisar yine zor, yine tüketici idi. Ama manzaralar ve patikalar çok keyifli olduğu için son arnavut kaldırım, döşeme taş tırmanışlara kadar çok da üzmüyordu. Son çıkışlar ise CP’ye kadar bezdiriyordu. 28K’daki Uçhisar CP’ye 3.32’de vardım. Geçen sene 63K koşarken 3.48’de girmişim. Beslenmeyi bu CP’de iyi yapıyorum. Çünkü önceki CP ile arası ~17K ve vücut biraz düşmüş oluyor. Göreme yolunda ise 1-2 kez kramp sorunu yaşadım. Yavaşladım ve fazladan tuz hapı aldım. Sorun geçti ve yarış boyunca bir daha hiç kramp sorunu yaşamadım.

Çavuşin CP’de yine geleneksel pikniğimi yaptım 🙂 . Akdağ öncesi moral motivasyon topladım. Tuzgölü’nde beraber koştuğumuz Kamil ile karşılaştık. Akdağ’ı beraber çıktık. Sonra önlü arkalı ilerledik. Akdağ bu sefer kısa ve kolay geldi. Muhtemelen gözümde canlandırdığım kadar korkutucu değildi. Akdağ CP’yi, geçen senekinden ~1.30 daha erken geçmiştim. Oteldeki “heyecanlı” arkadaş ile denk geldik ve beraber Ürgüp’e kadar geldik. O Finish’e, ben Dropbag’e doğru yollarımızı ayırdık. İsmini hatırlayamadım; affetsin.

 

Akdağ

Akdağ

 

Dropbag’de beni Ayça bekliyordu. 63K bitmişti. Ciddi anlamda yorgun olduğum söylenemezdi. Mental olarak kendimi öyle şartlandırdığım için de olabilir. CP’de üst formamı, şapkamı, çoraplarımı değiştirdim. SpeedCross5 ayakkabılarım ile yola devam etme kararı aldım. Zaten ciddi tırmanışlar bizi bekliyordu ve yastıklama ile ilgili ciddi bir sorun yaşamamıştım. Diğer ayakkabımın dişleri pek iyi olmadığı için değiştirmeye gerek duymadım. Yiyecek olarak erişteden yapılmış makarna çok iyi geldi. Dropbag’den ayrıldım. Hava henüz aydınlık idi. Evren de ben çıkmadan önce dropbag’e girmişti.

 

 

 

Hemen Dropbag çıkışı karşı tepede çok saçma bir harita, işaretleme sıkıntısı yaşadık. 5-6 kişi bana karşı geliyordu ki, ben o sırada işaretleri takip ediyordum. Sonra bana, “geri git, yol burası değil” dediler. Ben de hemen saatimden haritayı açtım ve kontrol ettim. “Beni takip edin, haritaya göre doğru gidiyoruz” dedim. 50m sonra benim harita da “U” dönüş yaptırdı ve onlar gibi ben de geriye doğru dönmüş oldum. O sırada birisi (sanırım Erdem idi) organizasyonu aradı. Tarif alıyordu ki, işaretleri biraz yorumlayabildik. Birbirine paralel ama arası 10m olacak şekilde 100m ileri gidip 100m geri dönüyorduk. Sonra ise sağa dönüp, zımpara gibi yüzeyi olan, ancak bir o kadar da dik olan bir inişten inmemiz gerekiyordu. O noktada ben kahramanlık yapıp paldır küldür indim. Arkama dönüp baktığımda insanlar hala baton ile veya çömelerek inmeye çalışıyorlardı. Elimden gelen bir şey yoktu ve devam ettim. Arkamdan yetişebilen kimse olmadı. Su kanalı, dere geçisi noktalarını geçtim; hava birden karardı. Kafa lambamı açtım. Artık lambasız bir şey göremez durumdaydım. Önde yetişebildiğim kimse yoktu ama arkamdan da gelen kimseyi göremiyordum. Kafa lambaları, çok uzaktan bile görülebilirdi ama ben ne önümde, ne arkamda kimseyi göremiyorudum.

 

 

Yaklaşık 70K civarlarında işaretlerin seyrek olduğu bir noktada kafamı rota dışında sağa, sola çevirip işaret aramıştım. O sırada solumdaki tepede 1 çift gözün parladığını gördüm. Sonra biraz aşağısında 1 çift daha! Hemen yanında 1 çift daha! İçimden direk küfür ettim. Tek başımaydım ve dağın başındaydım. Şimdi bu arkadaşların hangi hayvan olduğunu bilmediğim için inceden bir telaş yaşadım. Sonra alçaktaki 2 çift bana doğru yaklaşmaya başladı. O sırada yolumun gideceği tarafa bakınca orada da bir çift göz görünce, etrafımı sardıklarını; az sonra da saldıracaklarını düşünmeye başladım. Korkunun ecele faydası yoktu. Koşmaya devam ettim. Yolumun üzerindeki kayboldu. Arkamdakiler ise takip etmeye devam ettiler. Dereye doğru inip suyu geçmem gerekiyordu. Ben geçtim, onlar geçmedi. Derken karşıma 2 küçük yavru köpek çıktı, ayaklarıma dolandılar. Sevdim ve devam ettim. Sanırım gördüğüm parlayan gözler; ya kardeşleri, ya da anne babaları idi. Yine içimde bir tedirginlik ile ilerledim ama bir daha karşılaşmadık.

Damsa CP’ye gelmeden önce asfalt yoldan karşıya geçtiğimiz noktada Jandarma bekliyordu. Onların yanından geçerken selamlaşmak ve verdikleri motivasyon çok değerli. Hemen sonra ismini hatırlamadığım köye girdik. Köy sokakları başta sessiz ve boş idi. Sonra köy meydanına yaklaşınca kalabalıklaşmaya başladı. Organizasyondan fotoğrafçı arkadaş, flash ile foto çekip kısa süreli bir körlük yaşattıktan sonra “ileride köpekler var, dikkat et” deyince; “nasıl dikkat edeyim?” dedim. O da “elindeki batonları kullanabilirsin” 🙂 dedi. Arazide yaşadığım olayın tedirginliğini üzerimden atmaya çalışırken bu uyarı da tuzu biberi oldu.

Neyse ki köyde küçük bir köpek dışında ses çıkaran köpek olmadı. Sonra da birden dik bir toprak yokuş ile köyden ayrılıp doğrudan toprak arazi yoluna giriş yaptım. Buralarda 2 arkadaş beni yakaladı. Bu yolları da onlarla tanışarak ve sohbet ederek geçtik. Damsa CP’ye vardık. 76,5K geride kalmıştı. Geriye hala 50K’dan fazla yol vardı. Damsa’da çok kısa kaldım. Tahminen 3-4dk içinde ayrılmışımdır. Benim için çok kısa bir süre! 🙂

Taşkınpaşa bence en zor CP idi. Yolları zorlu, yokuşları yorucu idi. Damsa sonrası çıkılan yarı beton, yarı döşeme taş yollar, sonunda incecik pudra kıvamındaki kumlara ulaşıyordu. Bu yollarda koşmak ise çok zordu. Adımınızı düz basıp kaymadan, patinaj çekmeden ilerlemek pek mümkün değildi. Diğer yandan tırmanışlar bitmiyordu. Artık bir noktada tam tırmanış bitiyordu ki, tepedeki köpeklere iyice yaklaştık. Sesleri artık çok yakındı. Tepenin üzerinden bize havlıyorlardı. Geri planda ise çan sesleri duyuyordum. Anlaşılan sürü köpekleri idi. Sevinsem mi üzülsem mi bilemeden tempolu yürüyüşten koşuya doğru geçmiştim. Ben sola dönerek ilerlerken onlar sağ arkamda kalmaya başlamıştı, rahatladım. Sonrasında ise 8’00 pace’lerde koşmaya çalıştım. Tırmanışlarda tempolu yürüyüş, düzlüklerde ise koşu ile ilerlemeye devam ettim. Taşkınpaşa gerçekten ulaştığıma en mutlu olduğum CP idi diyebilirim. Sıcak çorba vardı ve o sırada en iyi gelen şey sanırım oydu.

Karlık CP bana çok uzak gelmedi. Halbuki Taşkınpaşa’dan sonra ~13K gitmiştik. Bana öyle “önemli” bir CP olarak da gelmedi. “Mental kırılma noktası”, “psikolojik olarak en önemli CP”, vs tanımları benim için geçerli değildi. Bu CP’de Ömer YAVRU vardı; henüz girişte moral veriyordu. Ancak ben adıyla seslenince biraz şaşırdı. Beni tanıyınca da vurduk muhabbetin dibine. Böylesine içten bir tanıdık görmek apayrı bir mutluluk ve moral verdi bana. İçeride de Aydın Abi vardı; O’na da bir selam çaktım ve herhalde 10-15dk sonunda CP’den ayrıldım.

 

Ömer Yavru

Ömer Yavru

 

Karlık-Taşocağı arası, benim fikrime göre parkurun en kötü segmenti idi. Gece karanlığında yoğun ve sert çalıların arasından mı geçmedik, teknik kaya inişleri mi yapmadık, yumuşak topraklı ama bol ve büyük taşlı yollardan mı geçmedik? Bu bahsi geçen her detay üzerine 10dk konuşabilirim. Kaya inişi gerçekten tehlikeliydi bence. Hem gece olması, hem de birçok kişinin o kadar teknik inişe, kaya inişine aşina olmamasından dolayı sakatlıklar yaşanabilirdi. Yumuşak topraklı tarla geçişi ise Alanya Ultra’daki “Kleopatra Sahili” geçişine benziyordu.

Taşocağı CP’si kötü olmamakla birlikte tente ile kapatılmış; diğer CP’lerden daha loş ama gönüllü arkadaşların desteği sayesinde sıcak ve samimi bir CP idi. Bu CP’den hemen önce “Suunto Baro 9” saatimin şarjı bitmeye yaklaştı. Belki yarışı çok rahat çıkartabilirdi ama ben risk almak istemedim ve powerbank ile şarj etmeye başladım. Özellikle marka ve model belirttim ki, saat alacakken akılda kalsın. Amacınız uzun süreli yarışlar, rota yüklemelesi ve rota takibi ise Suunto 9 Baro dışında fazla seçenek yok. Aslında var ama çok pahalılar. O sebeple Suunto 9 Rocks!!! (Garmin’i henüz deneyemedim.)

Artık Finish’e geldik sayılır. Evren beni Karlık öncesi geçmişti. Toplamda da yarım saat kadar erken gelmiş sanıyorum. Ben ise baktım cut-off’a kalma riskim yok; hiç acele etmedim. Ürgüp’te son bir tırmanış vardı; “Finish nerede?” diye aranırken, dimdik bir sokak geçmemiz gerekecekti. “Dimdik” demişken zaten 3700 metreden fazla tırmanmış gelmişiz; tırmanışlar normal geliyor ama bu dik sokakta ayakta durmanız zor. Neredeyse ellerinizi de yere koyup tırmanacaksınız; o derece dik. 119 Km sonunda orayı tırmanmak ölüm gibi gelmişti.

Sabah 7.00’de başlayıp 22 saat 57dk süren macera, sabaha karşı 5.57’de son buldu. Finish’te beni Polat DEDE karşıladı. Fotoğraf, madalya derken dropbag’deki erişte makarna’dan burada da bulmak çok makbule geçmişti. Finisher montumu da aldıktan sonra odaya geçtim. Hanım kalkıp 300m yakındaki bitişe gelmemiş olsa da, beni görünce yüzündeki mutluluk ve gönülden tebrik etmesi yorgunluğumu almıştı. Tabi sadece izleyici ve destekçi olarak değil, parkurun da tozunu yutmuş biri olarak benim yaşadıklarımı bir nebze anlıyor olması daha anlamlıydı.

 

 

 

 

 

Özet:
Özetleyecek olursam; gündüz Kapadokya’nın müthiş coğrafyasında, görülmesi gereken çoğu yeri, hızlı çekimde görme imkanına sahip olabiliyorsunuz. Ancak hava karardıktan sonra baraj tarafına gitmek, dağları ardarda aşmak, dik yokuşlar çıkıp, pudra kıvamında kumlarda koşmaya çalışmak, kafa lambanızın önündeki toz/pudra bulutları içerisinde ilerlemek biraz yorucu, kırıcı ve zorlayıcı olabiliyor. Zorluğu şöyle dursun; bu mesafeleri koşabilen herkesin mutlaka bir kere tecrübe etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama ikincisi gereksiz olabilir. Muhtemelen seneye koşacaksam 38K koşarım. Geç kalkıp kısa koşup ortamın, eğlencenin keyfini sürmek güzel olacaktır. Çünkü uzun koşarken etkinlik alanlarındaki tüm eğlenceyi kaçırıyorsunuz 🙂

… deyip yine koşa koşa İDA Ultra 114K parkuruna kaydoldum!

 

Son Söz:
Bu arada son söz olarak, antrenman yaptığım için pazartesi günü gayet rahat şekilde, hiçbir şey olmamış gibi yürüyebildiğimi belirtmek isterim. Normalde en az 2-3 gün sünnet çocuğu gibi yürürdüm 🙂

 

Organizasyon & Parkur:

Argeus Travel & Events, bu işi Türkiye’de en iyi yapan organizatör diyebilirim. Aydın Abi ile 2007’den beri tanışırız. Kendisi hem tecrübe, hem kişilik olarak karşılaşabileceğiniz en mükemmel kişilerden biridir. Organizasyonun çok büyük çapta olması ve birçok ülkeden binlerce katılımcının olmasına rağmen, Kapadokya’da ev sahipliği avantajını kullanan Argeus, neredeyse eksiksiz bir organizasyon yapıyor. Bence sponsorların desteği ile, yarış kitlerine birkaç parça hediyelik eklenebilir; örneğin “Buff”, bileklik, etc.

Kapadokya’daki parkur ise bence Türkiye’deki en güzel parkurlardan biri. Çünkü 119K parkuru dışında, diğer iki parkurda da neredeyse hiçbir noktada yalnız kalmıyorsunuz. Her yerde ya koşan birileri ya da gezen turistler oluyor. Manzara ve ortam her zaman büyüleyici oluyor. Sadece çok yeşillik bir parkur değil. İç Anadolu bozkırı, toz, toprak ağırlıklı bir parkur ama geçilen mağaralar, peri bacaları, tarihi, kireçtaşı yapılar gerçekten görülmeye değer!